🐪 Susan Kadın Ne Anlatmak Ister

ieDAN0. bir bardak su ikram etmek. kızmaktır. kızın. deli korkarlar. tabi kızıyorsunuz diye değil. sizi kaybedecek olma korkusu. görürüm sonra ben susmayı, pasif agresif tavrı pmkfpfkf. bkz e a p karşısında striptiz yapın, sütyensiz evde gezin, mini etek giyip frikik anlam yüklemeyin basit yaratıklarız çıplaklık gibi mesajlar alıyorum, zibilyon yıldır şu dünyada yaşıyorsunuz şu çıplaklık meselesini çözemediniz mi ?kızlar bakın rica ediyorum çıplaklık değildir bize çekici gelen, çekici olan şey giyinik halde görünenlerdir. meme severiz ama çatal görmek için amuda kalkıp kafamızda top sektiririz. iç çamaşırı severiz ama, eteğin altından iç çamaşırı görmek için babamızı editi faili mechul bir universite mezunu insanlarin ilber hocayi elestirdigi cahil cesareti bol bir toplumda bizi yasattiginiz icin tesekkur ederiz. ona borges'in anlar şiirini okutun. bunu soran kişiye göre değişir1 erkek arkadaş soruyorsa 2 pes atın2 kız arkadaşarkadaş olarak 2 kahve için bi cafe de son zamanlarda yaşananlardan konuşun ağzındaki baklayı atar o3 sevgili ise başını al omzuna koy kafasını dinlemesine izin ver yanında biri olduğunu hisseder4 eşi ise siz daha iyi bilirsiniz5 çocuğu ise 2 sigara ver oooo baba naber yaa naptın de. susuyosa pes ya da fifa oynuyodur bitsin zaten konuşur bişi yapmaya gerek yok susma sustukça sıra sana gelecek demek. oyun oynuyordur. bi rahat bırakın lan oyun oynarken. gelip tepemize hikaye ediyorsunuz he deyip geçiyoruz ondan sonra vay efendim sen beni dinlemiyorsun. oyun bitince anlattığınız ilgi çeken bir konuysa zaten dönecektir oyunlarla bir probleminiz yoksa aynı oyunu oynayın, ona support olun. yemin ediyorum normalden daha fazla muhabbet etmiş olursunuz daha yakından tanırsınız. önündeki bilgisayar, konsol ne varsa kaldırın. bilgisayar, konsol falan yok ise mecaz-ı mürsel ile uğraşmayın. genellikle hatun kişi adamı deliye döndürmüştür ve adama sevgisinden susuyordur..sakın ola üstüne gitmeyin bu durumda yoksa güzel bir side-kick yiyebilirsiniz.. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Oluşturulma Tarihi Ocak 05, 2001 0000aşk varsa, susmak konuşmaktır! 'iki kişinin başkalarının yanında susması en zor işlerden biridir' diyor milan kundera, 'kimlik' adlı kitabında. dikkat edilirse söz konusu özne 'iki kişi' dir; her ne kadar zor olsa da bir kişinin kendi başına susması değil. ayrıca, bir kişinin susmasını, kendi kendine konuşmasına oranla daha doğal karşılarız biz. iki kişinin karşılıklı susması ise, kundera' nın bu kitabında da işlediği aşk suskusudur. bir kadın ve bir erkek arasında yaşanan, sorunlarını konuşarak değil de karşılıklı susarak ve o sessizliği yaşayarak çözebilme yetisi. aşkın susmakla, susmanın ise düşünmekle yakın ilgisi var. sözcükler oradan oraya anlam kaymalarına neden olabiliyor çünkü aşkta. aşk başlı başına bir dağınıklık değil mi zaten. duygularla, yaşanan olaylarla, söylenen, havada uçuşan ve her yöne çekilebilen sözlerle, yazılan mektup ya da kısa notlarla, birdenbire içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor aşk. aşkın doğal yapısında var bu durum. bundan ki, aşk söz konusu olduğunda, iki düşünüp bir konuşmak gibi bir zaruriyet de kendiliğinden çıkıyor ortaya. susmak, düşünme payını da içinde barındıran bir 'evet deme sürecidir' bazen de; söylenen bütün sözleri kabul etmek, söylenenlerin öyle olmasını beklemek gibi bir anlamı da çağırabilir. aslında harcadığımız bütün sözler, söylenmeyen bütün sözlerin kafamızda farklı farklı oluşmasını ve kendi kendimizle konuşmamızı sağlar. yaptığımız şey, hep söylediğimiz ama yine de yarım kalan bir şeyleri kendimize anlatmaktan ve onları kabullenmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. kabullenmek için zamana ihtiyacımız vardır çünkü; kendimizi ve davranışlarımızı tanıma sürecinde zamanın bilgeliğine güvenmek zorundayızdır. bir resim gibidir susmak, özellikle karşımızdaki insanın susması, o kişi için eğer ihtiyacımız varsa, beynimize, oluşturduğumuz bütün resimleri yükleme olanağı sağlar bize. bütün eksikleri, o kişinin giyinişinden tutun da, yüz mimiklerinden, saç ve makyajından, yürüyüşünden tamamlayıveririz. inanmak istediğimiz şey, suskunun içinde gizlidir. böyle böyle kandırırız kendimizi de. eksik yanlarımızı, bir başkasıyla tamamlamaktır bu. zamanla içinden çıkılmaz bir hal alarak 'bağımlı' duruma bile düşeriz. sonuçta, 'platonik takılan' bir aşık olup çıkıveririz. aşkın, karşılıklı susabilmek olduğunu sanırız aynı şehirde! sonra çenemiz düşer birden, her gördüğümüz insana, her gördüğümüz eşyaya kendimizi anlatmaya başlarız. söylemek istediklerimizi bir türlü adlandıramadığızdan olacak, anlatacaklarımız hiç bitmez. yalnız başımıza kaldığımız bir odada, duvarların bizimle konuşmasına izin vermeye, radyo dinlemeye, televizyon izlemeye, yani, susmaya devam kendini anlatan bir insanda, aslında biz kendi yansımamızı görürüz. onun anlattıklarını kendi düşünce sistemimizde yoğurur, kendi bilincimizle sınar, kendimizin böylesi bir durumda nasıl davranacağını düşünürüz. aynı şekilde birine kendimizi anlattığımızda, onun kendisi hakkında düşünmesini sağlamış da oluruz. sözcükler benliğe dönüktür, kıyaslama yapabilirler. aynı işlevi, bir sanatçının kendini ya da gözlemlerini anlattığı bir sanat eseri de yapabilir. güzel bir sanat eseri, güzel bir manzara, estetik boyutu olan ne varsa kimi zaman sadece susmayı gerektirir. konuşmak bozar o tılsımı. psikolojide 'vucudu ile düşünmek' diye bir terim vardır. çoğu davranışımız, önceden kanıksanmış, ezberlenmiş ya da şartlanmış hareketlerin bütünüdür. üzerinize doğru gelen bir araba olduğunda, kenara çekilmeniz için durup o arabanın sizi ezebileceğini düşünmezsiniz. kendinize ya da bir arkadaşınıza 'bu araba beni ezeceği için kenara çekileceğim' de demezsiniz. bunu zaten bilirsiniz ve olayı kritik etmek için hiç zaman harcamadan kenara çekilirsiniz. tıpkı aşkta yaşandığı gibi, bir çeşit refleks ya da içgüdüdür bu. davranışlar çoğu kez yönlendirir bizi; düşündüklerimizin ya da düşüneceklerimizin tersini yapabiliriz. vucut dili ona güvenmek zorunda olduğumuz bir dildir. aşkla yakından ilişkisi vardır vücut dilinin. aşk söz konusu olduğunda, vücut dili ile konuşmak, dolayısıyla susmak, bir çok sorunun çözümü de olabilir aynı zamanda. konuşmak çok daha çetrefilli yapabilir her şeyi. çünkü aşkı, sözcükleri kullanarak anlatamaz, somutlaştıramazsısınız. aşk, iki kişinin kendi dev aynalarındaki çoğulluğudur. dev aynalarındaki bu çoğulluğa rağmen, ne kadar zor olsa da, susan iki kişiyi barındırır aynı zamanda içinde. çünkü söz esnektir; dağınık duyguları toparlamaya yetmez, iyice dağıtır onları. ayrıntılar boğar bizi. aşk, hiçbir sözcüğü dinlemez. onların somutlaşan anlamlarıyla geçici bir sallantı yaşayabilir sadece. sonra yoluna devam eder. ya da tam tersi, eğer bir aşk bitmişse, dünyanın en güzel sözlerini bile sarfetseniz o aşkı geriye getirmeniz mümkün olmaz. aşk bir rastlantıdır. bizim dışımızda gelişen ama en çok da bizi ilgilendiren bir rastlantı. tagore' un, aşkın biticiliği için söylediği 'mayıs ayı yasaları aralıkta hükümsüzdür' sözüne, ben bu bağlamda bana çağrıştırdığı başka bir anlamı ile değinmek istiyorum; aşk, iki sevgili arasındaki bir çok sorunu aynı bu sözde olduğu gibi belli bir zaman sonra hiçe sayabilir; o sorunları tekrar gündeme getirmeden. andrea maurois, 'cümlelerin sadeliği, eşyaların tabiatında bulunan karışıklığı yeter derecede doğrulukla belirtmeye uygun değildir' der. bırakın eşyayı, dağınık bir kavram olan aşk için sözcükler ne yapabilir ki? vücut diliyle konuşmanın yanı sıra kelimelerle de düşünebilir insan. kelimelerle düşünmek ise susmanın diğer bir şeklidir. bir kelime bize pek çok anlamı çağrıştırabilir. söylenen söz, imgesel çağrışımlarla uzun süre susmamıza neden olabilir. tıpkı güzel bir sanat eseri gördüğünüzde dilinizin tutulup, tek yapabileceğiniz şeyin sadece susmak olduğunu bilmeniz gibi. her sözcük farklı insanlar için farklı anlamlar da ifade edebilir elbette. algının, kişilerin yaşam felsefeleri, yaşama biçimleri ve alışkanlıkları ile yakın ilgisi vardır. susmak durum kurtarır bazen de; aşkla pek ilgisi olmasa da, özellikle politikada, yanıtlayamayacağınız bir soru için iki seçeneğiniz vardır; ya sorulan sorunun aslında yanlış bir noktadan sorulduğunu söyleyerek var olan yanıtınıza göre soruyu değiştirmek, saptırmak, ya da hafifçe gülümseyerek, bilge, alaycı ve kendinden emin bir tavırla soruyu yanıtsız bırakmak. her ne kadar durum tespiti yapmak, bir sorun' un saptamasını sözlerle belirterek somutlaştırmak bizi o sorundan kurtarmaya yetmese de, yine de konuşuyor olmanın günlük hayatımızdaki ihtiyaçlarımızı gidermek ve iletişimle yakından ilgili bir yanı vardır. eğer aşıksanız, konuşmak sadece baş ağrısı yapar! aşk söz konusu olduğunda, susmak ve aşkın bize hakim olmasına ses çıkarmamak sanırım en doğru yol. çünkü sözcüklerin gizemli ve esnek havası, algının her insan için farklı kapılar açması, şapkadan, güzel, beyaz bir tavşan yerine, altından kalkamayacağımız bir fil çıkmasına neden olabilir… susmak mı, konuşmak mı? şimdilik bu ikilemi 'yazmak' sözcüğü ile geçiştiriyorum… yazalım susalım! not üşenmedim saydım; benim de dikkatimi çeken bir nokta, yazıda 'kendi' adılını tam on sekiz değişik yerde kullanmışım. ne kadar kendine dönük bir yazı değil mi? Ali Hikmet EREN - 5 Ocak 2001, Cuma kadın ve yaşama dair her şey! Birçoğunuza anlamsız gelebilir; ancak dağınıklık zihinsel sağlığınıza ve ruh halinize sandığınızdan daha çok zarar verebilir. Ruh halinizi etkileyen iş stresi ya da evde gerginlik gibi faktörler olabilir; ama sizi olumsuz etkileyen ve çoğunlukla göz ardı edilen bir faktör daha var Dağınıklık. Tabii ki yaşadığımız hiçbir ortam tamamen düzenli olamaz. Ancak kontrolsüz dağınıklık endişe seviyenizi, uykunuzu, üretkenliğinizi ve odaklanma yetinizi olumsuz yönde etkileyebilir. Bazı durumlarda, açıklayamayacağınız şekillerde mutsuz hissetmenize de yol açabilir. Dağınıklığın, ruh halini etkileyen büyük bir faktör olduğu gerçeğini birçok insan kabul etmek istemez. Gelin, dağınıklığın olumsuz etkilerine ayrıntılı olarak bakalım. Dağınıklık neden beyniniz için kötüdür? Dolup taşan dolaplar ya da ofisinizde biriken kağıt öbekleri zararsız gibi görünebilir. Ancak araştırmalar, dağınıklığın beyinlerimiz üzerinde kümülatif bir etkisi olduğunu gösteriyor. Beyin için dağınıklık, bitmemiş işleri temsil eder. Öte yandan beynimiz düzeni sever ve çevremizdeki görsel hatırlatıcılar bizde strese yol açarken odaklanmayı da zorlaştırır. Ya fiziksel ve zihinsel sağlığınız… Süregelen dağınık bir ev veya iş ortamı, aslında hayatta kalmak için tasarlanmış kaynaklarınızı zorlayarak sizi stresli, endişeli ve depresif hissettirebilir. Stresli olduğunuz zamanlarda özellikle dağınıklıktan kurtulma dürtüsüne kapılıyorsanız, zihniniz ve bedeniniz muhtemelen çevrenize bir düzen getirmenin yolunu arıyordur. Üstelik stres ve endişe gibi hisler gün sonunda yastığa başınızı koyduğunuzda da kaybolmuyor. Dağınık odalarda uyuyan kişilerin, uykuya dalma güçlüğü ve kalitesiz uyku gibi sorunları yaşama olasılığı daha yüksektir. Yaşam alanlarınızı düzenlemenin faydaları Temizlik ve düzen, çevreniz üzerinde bir miktar kontrole sahip olduğunuzu hissetmenizi sağlar. Bu, özellikle hayatınızdaki birçok şeyin belirsiz olduğunu düşündüğünüzde yararlıdır. Yaşam alanlarınızı düzenlemek aynı zamanda odağınızı geliştirmenize yardımcı olur ve dikkat dağınıklığınızı minimum düzeye indirir. Temiz ve düzenli mekanların kaygınızı azaltmaya yardımcı olabileceğini unutmayın. Üstelik bazı araştırmalara göre, çarşafları düzenli olarak değiştirmek ve yatağınızı toplamak kaliteli bir gece uykusu ile ilişkilendirilmiştir. Ve bildiğiniz gibi iyi bir uyku, daha iyi bir ruh hali demektir. Düzeni nasıl hayatınızın bir parçası haline getirebilirsiniz? Her şey büyük bir fark yaratmak için küçük adımlarla başlamakla ilgilidir. Bu yüzden her şeyi bir seferde yapmak yerine, her seferinde bir adım atın. Yaşam alanlarınızı düzenlemek için belirli bir zaman dilimi ayırın. Örneğin her gün işten sonra veya her hafta sonu olabilir. Düzenleme esnasında en sevdiğiniz müzikleri dinleyebilir, böylece temizliğin daha keyifli hale gelmesini sağlayabilirsiniz. Yaşam alanlarınızın nasıl düzenli ve dağınıklıktan uzak görüneceğini zihninizde canlandırın. Bu durum kendinizi iyi hissetmenize ve mekanlarınızı düzenlemeniz için motive olmanızı sağlayacaktır. Öte yandan temizliği düzenli olmakla karıştırmayın. Bir alanın temiz olması aynı zamanda düzenli olduğu anlamına gelmez. Her eşyanız için bir yer bulduğunuzdan emin olun; bu yalnızca eşyalarınızın yığılma olasılığını azaltmakla kalmaz, düzensizliği önlemeye de yardımcı olur. Dolaplar ve çekmeceler bir evdeki düzenin temel bileşenleridir. Kıyafetleri etrafa saçılmış halde bırakmak dağınıklığın en görünür halidir. Eşyalarınızı ve giysilerinizi yerlerinde tutmaya özen gösterin. En sık kullandığınız kıyafetlerinizi elinizin altında bırakın. Bunlar daha düzenli ve işlevsel alanlar yaratmanın en iyi yollarıdır. Çoğu zaman, bir nesnenin dağınıklığın bir parçası mı yoksa aslında atılabilecek bir şey mi olduğunu belirlemek kafa karıştırıcı olabilir. Bunu ayırt etmek için, eşyanın kullanım sıklığını ve kullanışlılığını düşünün. Artık işe yaramadığını ya da örneğin son bir yıldır hiç kullanmadığınızı düşündüğünüz eşyalarınızı atın ya da daha iyisi ihtiyaç sahiplerine bağışlayın. Birçok şeyi üst üste istiflemek düzenli oldukları anlamına gelmez. Bir masanın üzerindeki kitaplardan veya kağıtlardan oluşan bir kule nihayetinde bir yığın öbektir. Kağıt kullanımını azaltabilir, bunun yerine tüm belgelerinizi bilgisayarınızda depolayabilirsiniz. Son olarak ve en önemlisi düzenin bir kereye mahsus bir şey olmadığını, rutininizin bir parçası olması gerektiğini unutmayın. Artık dağınıklığın sizi nasıl etkileyebileceğini bildiğinize göre bunları aklınızda bulundurun ve mutlu kalın! İlginizi çekebilecek diğer içerikler Beyni Güçlendirmek İçin Ne Yapmalı? Kıyafet Seçimlerinin Psikolojik Etkileri Sürekli Stres Altında Olduğunuzun İşaretleri Fazla Ekmek Tükettiğinizin 5 Yaygın İşareti Makyajla Uyumamanız İçin 7 Önemli Neden Hoşunuza gidebilir Yazar hakkında Soley Özsoy Bürümcek Turizm işletme mezunu, organizasyon firmasında çalışan; seyahat etmeyi, yemek yapmayı ve yemeyi, modayı, sanatı, yepyeni şeyler keşfetmeyi seven, konfor alanının dışında kendini daha mutlu hisseden biriyim. Birçok şey gibi hayatın da paylaştıkça çoğaldığına inanırım. Kadın ve erkeğin önceliği ne? İyi niyetli davranışlar kimi zaman eşler tarafından neden yanlış anlaşılır? Kadın ve erkeğin önceliği ne? İyi niyetli davranışlar kimi zaman eşler tarafından neden yanlış anlaşılır? Ego doyumunda sınır ne olmalı? Kadın-erkek ilişkilerinde mutlu bir yaşam için çok önemli tüyolar veren Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınlara en büyük armağanın güven olduğunu belirtiyor. KADIN ÖNCE PAYLAŞMAK VE YAKINLIK İSTER! Kadınların erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma; erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı hususu olduğunu vurgulayan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü-Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kadının ilişkide önceliğinin paylaşmak ve yakınlık hissetmek olduğunu söylüyor. Erkeğin önceliğini ise Tarhan şöyle ifade ediyor. “Yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmesidir. Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemseme de yaşarlar.” Dedi. Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için çalışır diyen Tarhan, doğal eğilimle hareket eden kadının bunu yaparken de eşini koruduğunu düşündüğünü söylüyor. Bu süreçte erkeğin farklı açıdan düşünerek kendisini karısı tarafından yönetildiğini düşünmeye başladığını vurgulayan Tarhan, erkek istemeden kadının erkeğe yardımından erkeğin güçsüzlük ve beceriksizlik duygusu çıkarsamasında bulunabileceğinin altını çiziyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınların ruh doyumuna ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor. NE YAPACAĞINI BİLMEMEK DUYGUSU UYANDIRMAYIN! Bir erkekte ne yapacağını bilmediği duygusunu uyandıran bir kadın erkeği anlamıyor demektir. Bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, kontrol bende’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir. KADININ EGOSUNU DESTEK, PAYLAŞMAK DOYURUR… Kadının ego doyumunu destek görmek ve destek vermek, paylaşmak, yardımcı olmak hisleri sağlar. Kadın erkekten çok daha fazla estetik kaygılara, sevgiye, iletişime, güzelliğe değer verir. Sevgi ve uyum onlar için daha önemlidir. Bir erkeğin yarışı kazanmaktan veya tuttuğu futbol takımının attığı golden aldığı zevki kadın yakınlaşma ve paylaşma anında hisseder. Erkeğin kendisine yardım önerildiğinde bunu zayıflık olarak algılaması psikolojik konulara ilgisini de azaltır. Psikolojik yardımı kabul etmeyi zayıflık gibi telakki eden erkek içgüdüleri ile hareket eden bir davranış sergiler. Bu da onun kendisini aşamadığının işaretidir. ERKEĞE ÖĞÜT VERİRKEN DİKKAT! Bir kadının da erkeğe istemeden öğüt vermesi tenkit şeklinde anlaşılır. Erkeğin kendisini sorunlu, arızalı, yetersiz hissetmesine meydan vermeden ona öğüt vermenin yolunu bulan kadın kendini aşmış demektir. Erkekler bu açıdan çocuk gibidirler. Kabullenip sonra yönlendirilirlerse düşünce yanılgısına düşmezler. EN BÜYÜK ARMAĞAN GÜVEN! Eşlerin birbirlerine verecekleri en önemli armağan güvenlerini hissettirmeleridir. Bu aynı zamanda karşımızdakini onurlandırma yoludur. Bir kadın, erkeğin giydiği gömleğin pantolonuna uymadığını gördüğünde “Bu olmamış” derse erkek kendisini beceriksiz hisseder. Bu olmamış yerine “Bence böyle olsa sana daha çok yakışır” demek olumsuz duyguları bertaraf edecektir. Ancak diğer taraftan kadın fikrini söylemediğinde kendisini işe yaramaz gibi zannedebilir. Bu noktada erkek kadının fikrine saygı duymayı bilmelidir. Farklı görüşü yapıcı olarak paylaşmayı becerebilmek bir erkeğin kendisini aşmasıdır. Sorunun püf noktası “Önce kabul et” düşüncesini alışkanlık haline getirmektir. Şaban Özdemir NPGRUP Yayınlanma Tarihi 04 Aralık 2013 Çarşamba, 1100 Güncelleme Tarihi 03 Aralık 2013 Salı, 1201 HomeKadın ve AileKADIN ve AİLEKadın ne ister? Bu hafta Cumartesi günü hep birlikte kadınlar gününü kutladık! Ama bu birçok hanım için çok kutlu bir gün değildi tabiî. Televizyonlarda, gazetelerde hep kadınlar ve bazı sorunları işlendi. Hele de bir medya grubunun ağır bir gazetesi en arka sayfasını Kadın ne ister’ başlıklı bir reklâma ayırmıştı. Bu reklâmda dile getirilen hakların hepsine katılmasak da, o ifadelere aynı anlamları yüklemesek de birçoğu istediğimiz şeyler. Aynı gazetenin hemen arka sayfalarında ise bir yazarın kadın hak ve özgürlükleri ile türban meselesi arasında bağlantı kurarken kadınların hak ve özgürlüklerinin başörtüsüyle geri alındığını iddia etmesi tam bir çelişki arz ediyordu. Evet, ne istiyordu kadın? Umutla geleceğe bakmak.’ Ama o bakacağı gelecek bazıları tarafından ona sadece evde oturmayı emrediyor ve kamusal alan diye icat edilen yere girmesini engelliyordu. O umutla bakmak istediği gelecekte ona çizilen rol sadece temizlik işçiliği, müstahdemlik, kapıcılık… ile sınırlıydı. Hukuk ve demokrasi istiyordu’ kadın. Ama bu talebi bazılarının korku ve vehimlerine dayandırılarak engelleniyor, buna da hukuk kılıfları bulunmaya çalışılıyordu. Bu uygulamanın da dünyada hiçbir örneği yoktu. Tam tersine en gelişmiş dünya devletlerinde bu haklar en geniş mânâda yaşanıyordu. Kıyafeti üzerinden politika yapılmasını o da istemiyordu. Zaten taşıdığı değer dünyadaki her siyasetin üstünde bir kıymet ifade ediyordu onun için. Ama bunu anlatmak istese de bazıları anlamak istemiyordu. Kadın çalışmak ve emeğinin karşılığını almak istiyordu.’ Ama tabiî yine bazılarının istediği şekilde ve sınırlarda kalmak şartıyla çalışabilirdi. Hele de—laikliğe aykırı!—kıyafetle asla çalışamazdı. Okumalı ve eğitim almalıydı; fakat kendisine dayatılan yasaklara boyun eğmesi şartıyla. Aynı düşünce ve ideolojiyi paylaşmazsan eğitim senin hakkın olamazdı. TC vatandaşı olmak için sadece vergi vermek yeterli değildi. Devletinin okullarından istifade hakkını kullanabilmek için sınav kazanması yetmezdi. Kafasını da uygun’ hale getirmeliydi. Kadın kadınlığını doyasıya yaşamak ister’di. Bu da kadınlığa has zahirî güzelliğini herkesle paylaşırsa mümkündü. Yoksa çağdaş’ olamazdı. Çağdaş olamazsa çağdışı olacağından, bu yüzyılda istediği gibi yaşama hakkı ortadan kalkardı. Asıl kadınlığa has güzelliği olan sevgisi, şefkati gibi surete dayanmayan sîret güzelliği ise tamamen eskide kalan şeylerdi. Dikkat çekmeliydi kadın ve cesur olmalıydı! Bunun yolu da suretini ortaya dökmekten geçiyordu. Toplumun büyük kesimini oluşturan kadınların asıl istediklerine gelince Bizler inanç hürriyetimizin başkaları tarafından sorgulanıp kısıtlanmamasını ve eşit olarak aynı haklara sahip olmayı istiyoruz. Çağdaş olan ve olmayan, kamusal alan, laikliğe uygun veya değil gibi tamamen kişiye göre değişen keyfî kriterlerin ortadan kalkmasını istiyoruz. Her kesimin inanç ve anlayışına saygı istiyoruz. Toplumda her halimizle herkes gibi saygı ve değer görmek istiyoruz. İnsana değer katan şeylerin kafasının ve gönlünün içinde olduğuna inanan bir anlayışın hakim olmasını istiyoruz. Bu konuştuklarımızın çok kısa bir süre içinde tarih olmasını istiyoruz. Bunların bir hak olarak istendiği günleri hatırlamak bile istemiyoruz. Benzer konuda makaleler Kadın ne ister?Kadın ve Ailesaadettopuz

susan kadın ne anlatmak ister